12 Aralık 2015 Cumartesi

2 buçuk ay, 2350 km. Güneye giderken, güneş yükseliyordu. İstanbul Gökçetepe Kömürlimanı Gelibolu yarımadası milli parkı Gökçeada Bozcaada Çandarlı Knidos Datça Marmaris Köyceğiz Dalyan Göcek Kayaköy Ölüdeniz Saklıkent Xanthos Letoon Patara Kalkan Kaş Demre Kaputaş Olympos Adrasan Çıralı Antalya Eskişehir İstanbul

İstanbul. Gökçetepe. Kömürlimanı. Gelibolu yarımadası milli parkı. Gökçeada. Bozcaada. Çandarlı. Knidos. Datça. Marmaris. Köyceğiz. Dalyan. Göcek. Kayaköy. Ölüdeniz. Saklıkent. Xanthos. Letoon. Patara. Kalkan. Kaş. Demre. Kaputaş. Olympos. Adrasan. Çıralı. Antalya. Eskişehir. İstanbul.


Havalar ısınınca sosyal sorumluluk projelerine önem veririz, bilirsiniz. Bu her karavancı için böyledir. Yazlıkçılar da bilir bu durumu. Kışın bir kere bile olsun aramayan, ne yedin ne  içtin diye sormayan kadim dostlarımız, sıcaklar başlayınca hemen şahsımıza övgü dolu sözlerle yaklaşıp, aslında araçlarımızın çok güzel göründüğü  konusunda bizi onurlandırırlar. Bu enterasan davranışların nihai amacı ise her sene olduğu gibi yine aynıdır. Vw ile çıkılan turlara yancı olarak katılabilmek.

Uzayan muhabbetlerin devamı, birbirinden ilginç rota teklifleri, görülmemiş koyları anlatmalar, hemen peşinden ise kışın zımpara macun gibi keyifsiz işlere yardımcı olunacağının söz verilmesi ile devam eder. Bir rivayete göre sizi sizden çok düşünüyorlardır aslında.

Yine verilen tüm sözlerin unutulacağını bilerek Gökçetepe'ye sürdük aracımızı, İstanbul'dan kaçarcasına.

                                                                           Gökçetepe



Gökçetepe İstanbul'a en yakın Ege parçası. Dolayısıyla temiz. Su çok iyi gözükmese de şehirden kaçmanın birkaç saat ötesi bile gevşemek için yeterli.

Kömür limanı


Gitmesi çok dertli olsa da kömür limanı en etkilendiğim yerlerin başında geldi. Bu kadar yıldır İstanbul'da yaşamama rağmen geç keşfettiğim, bunun için hayıflandım bir yer burası. Kabak koyu kadar güzeldi. Deniz kestaneleri fazla sadece. Elektrik yok, market yok sadece su var. Etrafta ise çadırlar ve birkaç çekme karavan. Herhalde yolları eğri büğrü olduğu için nasibini almamış İstanbul halkından. Gelecekte de bugünkü kadar bakir kalmasını ümit ediyorum.




Gelibolu yarımadası ve mili parkı

Geçmişte defalarca ziyaret ettiğim yarımadayı bu sefer bisikletle turlamak istedim. Az fotoğraf çekip, etrafı çok izleyerek. Eceabat'tan başlayıp Abide, Mehmetçik feneri, Arıburnu, Büyük Anafarta, Bigalı köylerini geçtim. Gezi programı olmadan, sadece doğanın sesiyle 90 km ye yakın pedal çevirdim o gün. İtiraf edeyim şimdiye kadar en keyif aldığım Şehitlik gezisi oldu bu.





Güneş batarken, son feribota yetişmekten limanda vazgeçtim. Yemeğimi hazırladım. Karşımda Gökçeada. Daha ne olsun.


 Gökçeada

Ana karada güneşin en son battığı yeri görmekti mesele. İnceburunda olmak. Türkiye'nin en batısı. Yunan adalarına ne kadar yakındık? Tadına doyamadığım Thassos'u tekrar görebilirdim belki uzaktan. Ne bozuk yollar ne de serseri mayın gibi dolanan keçiler vazgeçirebildi beni. Bir kaç Rum köyü haricinde kendimi yormamaya söz vermişken, adanın atmosferine kapılıp yine başladım pedallamaya. Kaleköy, Bademli, Zeytinliköy, Tepeköy derken nihayet İnceburun'daydım. Güneşi batırmaya zamanım yoktu ama adaları hayal mayal seçebildim. Samothrace ve çok uzakta Thassos. İsmi bile beni heycanlandıran güzel Taşöz.


Adanın güney kısmını dolaşmak için yola çıktığımda her şey süperdi. Lazkoyu'ndan karşılayan sert rüzgar, süpürdüğü kekik kokuları ile uğuldattı kulaklarımı yol boyunca. Güzergahta sayısız yaban keçisi vardı. Bozuk yolda lastiğimin birkaç kez  patlamasına rağmen her şey yolundaydı. Yolun sonundaki Aydıncık plajında ise çoğunluğunu Romen ve Bulgar'ların oluşturduğu windsurf sporcuları vardı. Adanın rüzgarı stabil olduğu için herkes en ufak boşlukta buraya kaçıyor hatırladığım kadarıyla. Bir dönem Alaçatı'da bu işe çok kafa yormuş ve yine bir çadır muhabbetinde Ali İzzet'in ilanıyla T2 mi almıştım. Heyecandan uyumadığım, süper bir geceydi.

Plaja oturup plain olan windsurfleri izledim bir süre. Ateşlendim tekrar.

Terk edilmiş garip bir yer Gökçeada. Betonsuzluğun insana ne kadar iyi geldiğini tekrar anımsadım burada.  İki saate yakın sürecek deniz yolculuğu için geç kalıp bisiklette performans yapmam hoş olmasa da, kıl payı yetişebildim feribota. İstikamet Çanakkale.

Bozcaada


Az fotoğraf çekip etrafı daha çok izlemeye, bunu prensip haline getirmeye çalışıyorum. Ada eskisine nazaran büyümüş fakat bildiğimizin aksine mutlu bir şekilde. Ara sokaklarında saatlerce dolaşsanız bıkılmayacak türde zevkli insanlar yaşıyor burada. Çok takılırsanız istifa edip şehirden kaçma fikri bedeninize hakim olabilir. Dikkat.



Her oturuşta bir tencere yediğim ve doyamadığım kabak çiçeği dolması.







Polente feneri ise adanın en batısında, güneşin en güzel battığı yerde. Rüzgar santrali nedeniyle çok fazla yaklaşmak mümkün olmasa da bir ara kalabalık bir grup ve adanın meşhur şarabıyla burada bulunmayı çok isterim.



Aslında içinde bulunduğumuz durumu açıklayan bu şiir, hayatımızın geri kalan yarısı için daha fazla kafa yormamız gerektiğini hatırlattı bana.


Bir Bozcada dönüşü bir de Knidos dönüşü çok koyar bana. Bu da çok koydu be bro.

Bozcadayı geçince yol üstündeki hiçbir otostopçuyu atlamadan Çandarlı'ya kadar ilerledim.
Otostop olayının biraz amacından saptığını, beleşçilik tarafına daha yaklaştığını anladım. Bence otostopçu adamın bir hikayesi, geçmişe ve geleceğe yönelik  fikirleri olması lazım. Yoksa otobüs yolcusundan bir farkı kalır mı?

İzmir Datça arası ise arabada biraz kalabalıktık. Bol arızalı, bol problemli bir yoldu. Tünelde motor stop eder mi? Her birinde de ekibin frekansının yüksek olması, hepsinin çaresi oldu. Datça da mutluyduk.



Knidos


Knidos. Ege ile Akdeniz arasındaki ince köprü, güneşin en güzel battığı antik liman. Denizin sonsuz mavisi, ufukta turuncu tonlar ve batık bir sandal. Kayalarda saatlerce oturmanın kıçımdaki dayanılmaz ağrısına rağmen, her anın zihnime türlü türlü anlamlar yüklediği müthiş bir yer. Knidos tabelası, bedelsiz mutluluk demek benim için. 












 



 



Knidos un gezmeyi seven kişilere mesajı nettir. Sadece beni görmek için gelin. Ben yol üstü değilim. Zor ve dolanbaçlıyım. Ama her şeye değerim.

İlkbaharın yarıya yakınını geçirdiğim Marmaris'te çok fazla kalmak istemedim. Marmaris' in en sıcak ve sıkıcı dönemiydi çünkü. Birkaç saat sahil boyunca yürüdük. Hacının yerinde en fazla hesabı ödemecesine tepsiyi doldurduk, yine geçemeyip barlar sokağına atladık o gün.


Köyceğiz


Topuklu yaylasında Muğla 40+ derece iken üşüyerek uyuduk. İnekler, göl ve doğa süperdi.

Dalyan




Dalaman'da yancı gruptan güç bela ayrılıp yola iki kişi devam ettik.


Göcek

Göcek belki de güneyin en değerli yeriydi benim için. Sahil kesimi halktan çoktan izole hale gelmiş, süper luks bir marina ve paralel frekansta insanlar. Tartışmasız burası cennete benzeyen bir yer. Bir ay boyunca bir çok koyunda yüzme antremanları yapmama rağmen hiçbirine doyamadım.


İç içe geçmiş koyları, denize sarkan çam ormanları ve müthiş oksijeni ile yat turizmini domine eden bu yeri ömrüm yeterse bir zodiak la karış karış gezeceğim.




Kayaköy

Mübadele zamanlarında hükmü giydirilmiş, sahipsiz bir köy burası. Sanki bir günde alelacele terk edilmiş gibiydi. Trakya'dan getirilip yerleştirilen halk ise uyum sağlayamayarak başka yerlere dağılmış. Evlerin içindeki doğal soğuk hava depolarını, su kuyularını ve arnavut kaldırımlı  sokakları dolaştık. Mübadelenin iyi bir şey olmadığını, dünyanın boktan bir yer olduğunu tekrar anımsadık.









Fethiye Ölüdeniz

Ölüdeniz muhteşem bir coğrafyaya sahip. Babadağ'dan süzülen yamaç paraşütleri, delta kanatlar bütün gökyüzünü kaplamıştı. Saatlerce izledik ve anladık ki insanların havadayken umursadıkları şey yeryüzünün nasıl göründüğü ve anı yaşamak değil, go pro ya nasıl gözüktükleri. Sosyal medyanın insanları daha ne hallere sokacağını tartışarak kabak koyuna sürdük yeni yol arkadaşımla.





Saklıkent

Gülün dikeni misali içine girmek için çılgın gibi akan bir suyun içinden geçmek zorundasınız. Eğer bu sınavı başarı ile geçerseniz dünyanın varlığını unutturacak şiddette bir atmosferi olduğunu yazıyor her blog. Ben sınavı geçemediğim için belgesellerden izlemek zorunda kaldım ama wetsuitimi unutmayacağım bir sonrakinde..








Xanthos antik kenti

Xanthos antik Likya uygarlığınına başkentlik yapmış ve şehri istila etmeye gelen Romalılara teslim olmamak için topluca intihar etmeyi göze almış bir halktır . Antik kentin girişindeki tabelalarda şehirle ilgili bir çok bilgilendirme tabelası okuduk ve hüzünlendik.

Xanthos, Ünesco dünya mirası listesinde olmasına rağmen bir çok eser British Museum'a kaçırılmış. İngilizler Abdülmecid'den resmi olarak eserleri istemiş ve bizde taş toprak boldur diyerek... Bizim yerimize Unesco, İngiltere'ye hak davası açınca İngiliz hükümeti Sultan Abdülmecid'in mühürlü fermanını gösterip bu durumdan yırtmıştır.

Kentteki bir tablette bulunan şiir ise aşağıda.

evlerimizi mezar yaptık
mezarlarımızı ev
yıkıldı evlerimiz
yağmalandı mezarlarımız
dağların doruklarından çıktık
toprağın altına girdik, suların altında kaldık

gelip buldular bizi

yakıp yıktılar, yağmaladılar bizi
biz ki analarımızın, kadınlarımızın
ve ölülerimizin uğruna
biz ki onurumuz ve özgürlüğümüz uğruna
toplu ölümleri yeğleyen, bu toprağın insanları
bir ateş bıraktık geride
hiç sönmeyen ve hiç sönmeyecek olan...





Patara










Patara sahili Carettaların yumurtlama alanı ve plaj koruma altında. Deniz kum güneş burada süperdi.

Kaputaş plajı





Hastasıyız...

Kaş


Antiphellos antik kenti













Demre




Yoga yapan abimizin biraz keyfini kaçırsak ta su çok iyiydi. Araba ile transit geçilirken gözükmeyecek bir yer burası. Demre'yi 20km geçince.


Myra antik kenti







Olimpos

Kalabalık, pislik, abazalık, seyyar satıcılar. Tükenmeye yaklaşmış malesef, meşhur Olimpos.






Antalya


Eskişehir





Tadı damağımda kalan çok zevkli bir turdu. İlk defa gördüğüm ve göremeyip ertelediğim onlarcası hala aklımda. Hepsini tekrar keşfetmek için not defterime ekledim. En yakın zamanda tekrar yollarda olmak ümidiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder