Volkswagen klasik otomobil derneğinin bahar etkinliği
Haziran 14’de Sakarya’nın Karasu ilçesi, Acarlar Langozu’nda yapıldı. İçerenköy
Carrefour otoparkından başlayan
yolculuğumuz, yol üzerindeki diğer arkadaşların katılımıyla Sakarya’ya kadar
devam etti. Fakat otobanın hızına daha fazla dayanamayan T2’mi daha fazla
zorlamak gereksizdi. Gördüğümüz ilk kahverengi tabeladan içeri daldık. İlk
durağımız Maşukiye.
MAŞUKİYE - SAPANCA:
Burası Sapanca gölü kıyısında bulunan bol yeşilli bir yer.
Yolu tamamen saran ağaçlar sayesinde, yaz sıcağında bile serin yolculuklar
yapmak mümkün. Bölgede birçok alabalık ve piknik alanı mevcut.
Sapanca gölü kıyıları.
Otoyolların kullanımları klasik araçlarımız için gayet
sıkıcı bir durum. Sonuçta ulaşım aracı olarak kullanmak gibi bir düşüncemizde
yok. Fakat gitmek istediğimiz yere saatlerce geç kalmak hala alışamadığım bir
durum.
POYRAZLAR GÖLÜ:
Sakarya şehir merkezini biraz geçince otobana bitişik olan
alan, karşılaştığımız ilk Langoz ormanı aslında. Öğleden sonra ulaşabildiğimiz
için çok yeterli zamanımız olmasa da, kalmayı da çok istemedik açıkçası.
Mangalcı abilerimizin tozu dumana katması ile göz gözü görmediği için gölün en
tenha bölgesini bulmaya çalıştık. Belki baharda burada yürüyüş yapmak keyifli
olabilir. Ama şimdi değil. Öğle yemeğimiz için masamızı kurup karnımızı
doyurunca koşar adım bölgeden ayrıldık.
ACARLAR LANGOZU:
Etkinliğin yapılacağı alana ulaştığımızda aslında buranın
bir kamp alanı olmadığının farkına vardıkJ
Langoz kelime anlamı olarak kış dönemlerinde sular altında kalan orman, bitki
örtüsü demek. Yaz dönemlerinde ise çekilen sular ormanın etrafında göletler
oluşturuyor. Alanın etrafında yürüyüş yolları var ve ilerideki ormanlara
ulaşmak için tekne turları yapılıyor.
Nilüfer’ler günün sadece belirli saatinde tamamen açıyor.
Güneşin batmaya başlamasıyla akşam yemeği için masaları
birleştiriyoruz. Vkod üyelerinin hazırladıkları güzel yemekler sayesinde gece
gayet keyifli geçti. Birçok yeni arkadaş edindiğimiz bu etkinlikte sivrisinekler
haricinde her şey güzeldi.
Ertesi sabah kahvaltıdan sonra tüm grup Karasu ilçesi
yakınlarında bulunan Maden Deresine gittik. Maden deresi alabalık
çiftliklerinin bulunduğu mütevazi bir piknik alanı. Derenin başladığı bölgeden
yarım saat trekking yaparak şelaleye ulaşıyorsunuz, ki en keyifli yeri de
burası zaten.
Öğleden sonra ise rotayı tamamlamak için gruptaki
arkadaşlarla vedalaşarak ayrılıyoruz.
KERPE – KEFKEN:
Kerpe İzmit’in Karadeniz kıyısında bulunan yazlık bir tatil
yöresi. İstanbul’a yakın bir kaçış noktası olması nedeniyle iğne atılsa yere
düşmeyecek kadar kalabalık bir haldeydi. Toplumca çok yüksek olmayan kültür seviyemizle
burada bir kez daha yüz yüze geldim maalesef. Her yer çöp içerisindeydi ve
kalabalık nedeniyle keyif almaktan ziyade birkaç görülmesi gereken yere uğrayıp
hemen kaçmak durumunda kaldık.
Kefken ve Ağva arasındaki yemyeşil yollardan biri.
AĞVA:
Kefken’den çıkınca irili ufaklı köylerin arasından geçerek
Ağva’ya varan çok şirin bir yol var.
Kimi zaman panoramik manzaralar, kimi zaman ise yeşile doyduğumuz bu yol,
güneşin batış saatine denk gelince tüm tatil boyunca bana en çok keyif veren
yer haline geldi. Ağva İstanbul’a yaklaşık 100 km mesafede bulunan bir sahil
beldesi. Şile’ye göre daha tenha ve
bakir. Dere boyunca balık restoranları ve kafeler var. Orman ve derenin uyumu
ise bana Kastro’yu hatırlatıyor. Akşam yemeği için yemek masasını derenin
kıyısında bir yere kurduk. Çalışan motorların sesi ve ormana has gürültüler
İstanbul’a varmadan son saatlerimizi keyifle geçirmemize neden oldu.
ŞİLE:
Aslında bu kısa tatil keyif almaktan ziyade, daha önce
görmediğim yerleri keşfetmek içindi. Hafta sonuna denk gelmesi ve hava
sıcaklığının yüksek olması, klimasız camper lerimiz nedeniyle kötü bir tecrübe
olarak geçmişi hatırlatan bir anı olarak kalacak.